YAZARIN HAYATI
Yüzbaşının Kızı yazarı Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, 1799 yılında Moskova’da soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Sergey Lvoviç Puşkin, annesi Nadejda Osipovna Hannibal‘dır. Annesinin büyük dedesi Rus Çarı 1. Petro‘nun vaftiz oğlu Etiyopyalı Abraham Petroviç‘dir. Puşkin küçük yaşta Fransız mürebbiyelerden eğitim alarak, Fransızcayı öğrendi. On yaşından sonra Fransız edebiyatından etkilenerek Fransızca şiirler yazmaya başladı. Puşkin‘in edebiyatla ilgilenmesinde, dadısı Arina’nın anlattığı masalların, öykülerin payı oldukça fazladır.
Puşkin, ailesi tarafından, Çar 1. Aleksandr‘ın, Tsarskoye Selo’da(Çarın yazlık köyü) aristokrat ailelerin çocuklarını yönetime hazırlamak için açtırdığı okula yazıldı. Şairlik yeteneği ilk filizlerini burada verdi. İlk şiiri ”Şair Dost’a” Avrupa Habercisi adlı dergide yayımlanır. Şiirleriyle adını duyuran Puşkin buradaki eğitimi bitince Petersburg’a giderek Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başlar. Bu sırada birçok şiiri ve taşlaması halk arasında yayılmıştır ve Rus edebiyatında şiir ilk kez halk tarafından övgüyle karşılanmıştır.

Rus Çarı 1. Aleksandr tarafından Kafkasya’ya tayin edilen Puşkin, burada Kafkas Esiri ve Bahçesaray adlı ünlü destanlarını yazdı. Puşkin askeri yönetime karşı olduğundan dolayı başkente girmesi yasaklandı ve ailesi ile sahibi oldukları Mihaylovskoye’de yaşaması kararlaştırıldı. Puşkin bu dönemde Yevgeni Onegin adlı romanını yazmaya başladı. Aynı zamanda Çingeneler, Peygamber ve Boris Godunov adlı eserlerini bu dönemde yazdı. Dört yıl geçen zorunlu köy hayatından sonra Rus Çarı 1. Nikolay tarafından Moskova’ya çağırıldı ve Puşkin‘in yazdığı her eserin, Çarın sansüründen geçmesine karar verildi.
MOSKOVA’DAN ERZURUM’A
Puşkin Moskova’da katıldığı bir baloda gelecekteki karısı Natalya Gonçarova ile tanışır. Natalya‘ya aşık olan Puşkin genç kadına evlenme teklifi eder fakat Natalya teklifi cevaplandırmaz. Bunun üzerine Moskova’dan uzaklaşmak isteyen Puşkin 1829’da Rus ordusuna gözlemci olarak katılır. Görevi sırasında Osmanlı topraklarına yolu düşer. Erzurum seferinde bulunan Puşkin daha sonra ”1829 Seferi Sırasında Erzurum’a Yolculuk” isimli eserini yazarak, yolculuktaki gözlemlerini aktarmıştır.
Sefer bitince tekrar Moskova’ya dönen Puşkin, Natalya‘nın ailesini ikna ederek, Natalya ile evlenir. Natalya her ne kadar bu evliliği istemese de evlenmek zorunda kalır. İlerleyen zamanda Puşkin‘in hayatına George Charles d’Anthès adında bir Fransız girer. Puşkin, Fransız’ın eşine kur yaptığını öğrenir ve onu düelloya çağırır. 27 Ocak 1837’de yapılan düelloda Puşkin, d’Anthès‘i omzundan yaralar fakat kendisi karnından yaralanır. İki gün boyunca can çekişen Puşkin kurtarılamaz ve 38 yaşında hayata gözlerini yumar.
ESERLER
Yıl ve Tür | Eser |
---|---|
1820 – Şiir | Ruslan i Lyudmila – Ruslan ve Ludmila |
1822 – Şiir | Kavkazskiy Plennik – Kafkas Esiri |
1824 – Şiir | Bakhchisarayskiy Fontan – Bahçesaray Selsebili |
1827 – Öyküsel Şiir | Tsygany – Çingeneler |
1828 – Tarihsel Roman | Arap Petra Velikogo – Büyük Petro’nun Arabı |
1829 | Poltava |
1830 | Küçük Trajediler |
1825 | Boris Godunov |
1830 | Papaz ve Uşağı Balda’nın Hikayesi |
1831 – Düzyazı | Povesti Pokoynogo Ivana Petrovicha Belkina – İvan Petroviç Belkin’in Hikayesi |
1831 – Şiir | Çar Saltan Masalı |
1832-1833 – Roman | Dubrovsky |
1833 – Şiir | Prenses ve 7 Kahraman |
1833 – Hikaye | Pikovaya Dama – Maça Kızı |
1834 – Şiir | Altın Horoz |
1835- Şiir | Balıkçı ve Altın Balığın Hikayesi |
1825-1832 – Şiirsel Roman | Yevgeni Onegin |
1833 – Şiir | Mednyy Vsadnik – Bronz Süvari |
1834 – Düzyazı | Yemelyan Pugachev İsyanının Tarihi |
1836 – Düzyazı | Kapitanskaya Dochka – Yüzbaşının Kızı |
Öykü | Kirdzhali – Kırcali |
– | Gavriiliada |
Tamamlanmamış | Istoriya Sela Goryukhina – Goryukhino Köyü’nün Hikayesi |
– | Stseny iz Rytsarskikh Vremen – Şövalye Hikayeleri |
Tamamlanmamış – Şiirsel Hikaye | Yegipetskiye Nochi – Mısır Geceleri |
Şiir | K.A.P. Kern – AP. Kern’ne |
Oyun | Bratya Razboyniki – Haydut Kardeşler |
– | Graf Nulin – Kont Nulin |
– | Zimniy Vecher – Kış Akşamı |
PUGAÇEV İSYANI
Yüzbaşının Kızı içeriğini anlatmaya girişmeden önce kitabın içeriğine konu olan Pugaçev isyanından bahsetmem gerektiğini düşünüyorum. Rus Çarı 3. Petro zamanında yapılan köylülere yönelik reformlar, soyluları ve toprak sahiplerini sinirlendirmiş, aynı zamanda köylüleri ise 3. Petro‘ya bağlamıştı. Soyluların desteğini alan karısı 2. Katerina, imparatorluk muhafızlarının yardımı ile 3. Petro‘yu tahttan indirerek 17 Temmuz 1762 tarihinde Petersburg’da öldürülmesine sebep olmuştur.
3. Petro‘nun öldürülüp, karısı 2. Katerina‘nın tahta geçmesine öfkelenen köylüler isyan belirtileri göstermeye başlamışlardı. Osmanlı ve Prusya’ya karşı savaşmış olan kaçak asker, eski subay Yemelyan Pugaçev, Rusya’nın ücra köylerinde kendisini 3. Petro olarak tanıtıp etrafına köylüleri toplamaya başlamıştı. Kısa zamanda 3. Petro‘nun ölmediği herkesin dilindeydi ve Pugaçev‘in ordusu giderek büyümeye başlamıştı. Ordusunun büyük bölümü Tatarlar ve Kazaklardan oluşan Pugaçev, Rusya’nın güneydoğusunda bulunan kaleleri ele geçirerek, soyluları katleder.
Osmanlı ile Küçük Kaynarca Antlaşması imzalayan Rusya sonunda ordusunu Pugaçev‘in üzerine çevirir. 1774’de gerçekleşen savaşta Pugaçev yenilir ve geri çekilir. Ordusunu tekrar toparlayacağına inanan Pugaçev, komutanları tarafından ihanete uğrar ve Rus ordusuna teslim edilir. 21 Ocak 1775’te Moskova’da Bolotnoy Meydanı’nda asılır.
Genç adam! Bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, en yararlı, en köklü değişikliklerin, ancak ahlakların düzelmesi yoluyla, hiçbir zorlayıcı sarsıntı olmadan gerçekleşenler olduğunu unutma…
YÜZBAŞININ KIZI
Yüzbaşının Kızı karakteri Pyotr Andreyiç, soylu bir ailenin tek çocuğudur. Dokuz kardeş olmalarına rağmen diğer kardeşler bebekken ölmüştür. Baba Andrey Petroviç Grinyov, binbaşı rütbesiyle emekli olmuş eski asker, anne Avdotya Vasilyevna ise yoksul fakat soylu bir aileden gelmektedir. Babası, oğlunun kendisi gibi onurlu bir subay olmasını istiyordu. Çocuk daha doğmadan, deyim yerindeyse, doğmamış çocuğa don biçerek, onu orduya çavuş olarak yazdırır. Neyse ki çocuk erkek doğar. Çocuğun eğitimi küçük yaştan itibaren seyis Savelyiç tarafından verilir.
Baba Andrey Petroviç‘in aklına bir gün ansızın oğlunun 17 yaşına basmış olduğu gelir. Orduya katılmasının zamanı gelmiştir. Oğlunu lalası Savelyiç ile birlikte Orenburg’a orduya gönderir. Yolculuk sırasında mola verdikleri handa İvan İvanoviç Zurin adında bir subayla tanışır. Zurin, bizim acemi askere kendince nasihatler verir. Subay olabilmek için içkiyle arasının iyi olması gerektiğini ve bilardo öğrenmesi gerektiğini tembihler. Pyotr Andreyiç, Zurin‘e 100 ruble kaybederek bilardoyu yeterince öğrenir.
Rusya’nın karlı ve soğuk yollarında Orenburg’a ulaşabilmek için yolculuklarına devam eden Pyotr Andreyiç ve Savelyiç ufuktaki kötü havayı sezerler. At arabasıyla biraz ilerledikten sonra tipiye maruz kalırlar. Tipiden dolayı göz gözü görmez olur, yollarını kaybederler. Şans yüzlerine güler ve Kazak köylüsüne benzeyen bir adam tipinin içinden çıkagelir. Onları en yakın köye götürür. Soğuktan üşüyen kahramanlarımız tipinin geçmesini köyün sıcak hanında beklerler. Tipi geçer ve yola düşme vakti gelir. Pyotr Andreyiç köyden ayrılmadan önce, onları tipiden kurtaran köylüye hediye olarak soylu işi olan tavşan kürkü gocuğunu verir.
Doğuştan yırtıcıdır yırtıcı olmasına ya
Aslan, karnını az önce doyurmuştu
Tatlı bir dille bana
”İnime niye geldin?” diye sordu.
Belogorski Kalesi
Orenburg’a ulaşan Pyotr Andreyiç doğruca babasının eski dostu olan generalin yanına çıkar. General, genç askeri Orenburg’a bağlı Kırgız bozkırının sınırındaki Belogorski Kalesi‘ne Yüzbaşı Mironov‘un komutası altına gönderir. Pyotr Andreyiç emir üzerine ertesi gün lalasıyla birlikte tekrar yola koyulur.
Kaleye varan kahramanımız kalenin beklediğinden daha savunmaz olduğunu görür. Belogorski Kalesi, etrafı kütüklerle yapılma çitlerden çevrili bir köydür. Yüzbaşıya görevini bildirmeye giden Pyotr Andreyiç, yüzbaşının karısı Vasilisa Yegorovna ve kızı Marya İvanovna ile tanışır. Kalenin işleriyle yüzbaşından daha çok karısı ilgilenmektedir. Vasilisa Yegorovna, çavuşa onu evine yerleştirmesi için gerekli emri verir.

Pyotr Andreyiç yüzbaşının kızından ilk görüşte etkilenmez fakat günler geçip Marya İvanovna‘yı daha yakından tanıdıkça genç kızdan hoşlanmaya başlar. Kaleye yıllar önce sürgüne gelmiş subay Şvabrin de bu genç kıza yanıktır. Hatta daha önce Marya İvanovna‘ya evlilik teklif edip reddedildiğini öğrenir. Şvabrin, kahramanımıza Marya‘dan soğuması için iftiralar atar. En sonunda dayanamayan Pyotr Andreyiç, Şvabrin‘e hakaret eder ve düello etmeye karar verirler. Gece yarısı yapılan düelloda Pyotr Andreyiç, lalasının dikkatini dağıtması üzerine omzunun biraz altından vurulur.
Pyotr Andreyiç yaklaşık beş gün komada yattıktan sonra uyanır. Hastanın başında Marya ona olan aşkını itiraf eder. Şvabrin‘in hapse atıldığını öğrenir ve affedip çıkartılmasını sağlar. Marya ile evlenmeyi düşünen Pyotr Andreyiç babasına bir mektupla bu haberi iletir. Fakat babası buna şiddetle karşı çıkarak hakaret dolu şekilde mektubuna karşılık verir. Marya İvanovna, Pyotr‘un babasının kararı karşısında üzülerek Pyotr Andreyiç‘ten uzaklaşır ve ona soğuk davranır.
Mühür kimdeyse Süleyman odur.
Pugaçev’in Ordusu
Yüzbaşı İvan Kuzmiç‘e generalden gizli bir mektup gelmesiyle kalenin subayları hareketlenir. Mektupta Kazaklardan Pugaçev adında bir haydutun hapisten kaçtığını, kendisini 3. Petro olarak tanıtarak çevrede yağmalar yapıp, ordu topladığı ve kaleye yapılabilecek saldırıya karşı hazırlıklı olmaları emredilmiştir.
Rus ordusunun Osmanlı ile yapmakta olduğu savaştan yararlanan Pugaçev ordusunu gün geçtikçe büyütmektedir. Belogorski Kalesi‘ne saldırmaya karar veren Pugaçev, kaleyi kuşatır. Pyotr Andreyiç, Pugaçev‘in soylu düşmanı olduğunu ve kaleyi ele geçirirse kendisi de dahil tüm soyluları asacağının farkındadır. Fakat kendisinden çok kaleden ayrılamayan Marya İvanovna‘yı düşünmektedir.
Pugaçev‘in ordusu kaleyi ele geçirmekte fazla zorlanmaz. Asıl hikayemiz buradan sonra başlamaktadır. Kahramanımız, Pugaçev‘in aslında onları tipiden kurtaran ve tavşan kürkü gocuğunu hediye ettiği kişi olduğunu anlayacaktır. Kazak bozkırının ortasında düşman eline düşmüş bir subay ve ailesi katledilmiş genç kızın kaderi bu sahte çarın elindedir. Kahramanımız aşkı için mücadele ederken bir yandan da vatanı için savaşmak zorunda kalacaktır.
Elveda meleğim, dedim. Elveda sevgilim, canım! Başıma ne gelirse gelsin, son nefesimde bile dudaklarımdan senin adın dökülecek, son duam seninle ilgili olacak, inan bana!
SON SÖZ
Rus edebiyatının önde gelen yazarlarından Aleksandr Sergeyeviç Puşkin kendi ülkesinde ve dünyada önemli yapı taşlarından birisidir. Gerek Yüzbaşının Kızı romanında gerekse diğer eserlerinde romantizm akımının etkileri sıkça karşımıza çıkar. Anlatım olarak sade ve akıcı bir dil kullanan yazarımız, okuyucuyu olayın içerisine ustalıkla çekerek yakından tanık olmasını sağlıyor.
Yüzbaşının Kızı içerisinde en çok hoşuma giden karakter Pyotr Andreyiç‘in lalası Savelyiç‘tir. Beni cümleleriyle tebessüm ettirmeyi başarmış bir karakterdir. Rus edebiyatında bolca gördüğümüz karakterlerden farklıdır. Zeki olduğu kadar saftır da bu karakter. Efendisi Pyotr Andreyiç‘i çocuğu gibi severek, elinden geldiğince onu koruyup kollamaya çalışır. Fakat Pyotr Andeyiç, onu çoğu zaman dinlemeyerek okuyucuyu eninde sonunda sinirlendirmeyi başarıyor.
Puşkin ve Dostoyevski
Yüzbaşının Kızı sonuna değinecek olursam, beklentimin biraz altında kaldığını söylemeden geçemeyeceğim. Bence yazar daha vurucu bir sonla bitirebilirdi. Marya‘nın gidip Çariçe ile konuşmasındansa, Pyotr Andreyiç‘in masum olmasına rağmen dar ağacında sallandırılması daha etkili olabilirdi. Tabi ki de bu tamamen benim görüşüm.
Araya ayrılık girince sevda saçmalığı kendiliğinden geçer, her şey yoluna girer.
Son olarak söylemek isterim ki, Puşkin‘in eserlerini okumamı Dostoyevski‘ye borçluyum. Dostoyevski‘yi daha yakından tanıyıp, anlayabilmek için Puşkin‘i de okumam gerektiğini düşündüm ve yanılmadım. Dostoyevski açıkça Puşkin‘i örnek almış bir yazar, ki bunu da gizlememiştir. Puşkin, Dostoyevski kadar hayatın acı tarafını bize sunmamış, bunun yerine daha romantik bir yaklaşım tarzını benimsemiş. Dünya edebiyatı bu iki büyük yazara da çok şey borçlu.
Kendi adıma, beni Puşkin ile tanıştırdığı için Dostoyevski‘ye, Dostoyevski‘yi de dünya edebiyatına kazandırdığı için Puşkin‘e teşekkürü borç bilirim.
Görseller
Christina Robertson – Maria Ivanovna, Bariatinsky, 1840
Pyotr Konchalovsky – Alexander Pushkin, 1932
İlgili Diğer İçerikler
Daha Fazla İnceleme
Those Who Wish Me Dead İncelemesi
Those Who Wish Me Dead vicdani olarak geçmişinden azap çeken bir kadının, suikastçıların hedefindeki küçük bir çocuğa yardım etmesini konu …
Awake İncelemesi
İnsanlık uyku yeteneğini tamamen kaybederse ne olur? Yönetmen Mark Raso bu sorunun cevabını bizlere oldukça karanlık ve kaotik bir dünyayla …
Primer İncelemesi
Primer düşük bütçesi ve kısıtlı oyuncu kadrosuna rağmen senaryosuyla izleyenlerin zorlanacağı fakat bir o kadar da takdir edeceği bir yapım …