Salt bir intikam temeline sahip John Wick serisi, John Wick 3 Parabellum ile aksiyon konusunda izleyicilere vaat ettiği yüksek tansiyonu fazlasıyla sağlıyor. John Wick 3, “Daha az plan, daha çok aksiyon” temasına yoğunlaşarak önceki filmlerden bir adım öne çıkıyor.
John Wick 3 filmini her ne kadar tek başına ele almak istesem de senaryo beni ister istemez diğer filmler konusunda ufak bir özet vermeye itiyor. Zaten diğer türlü yanlış olurdu. İlk olarak, şu “Parabellum nedir?” bunu bir açıklığa kavuşturalım.


9×19mm Parabellum, hafif silahlar için üretilen 9mm mermi çapı ve 19mm kovan uzunluğuna sahip fişektir. Bütün bu özellikleriyle birlikte ses hızını büyük bir farkla aşabilen bir mermidir.
Bu bilgiye istinaden önceki filmlerden edindiğimiz izlenim John Wick‘in (Keanu Reeves) sürekli 9mm silah kullanması üzerineydi. Belli ki film “Parabellum” ismiyle bunu biraz daha öne çıkarak seyirciye vurgulamak istiyor. Şimdi Parabellum‘un ne olduğunu öğrendiğimize göre artık ufaktan incelemeye geçelim.
Yarım Kalmış Aksiyon
John Wick 3 aslında bir dizi bölümü gibi başladı. Yarım kalmış sonlanmamış bir hikayenin kaldığı yerden devamı gibi. Bu noktada parantez açarak ikinci filmin final sahnesine bir geri dönelim. John Wick (Keanu Reeves), ikinci filmde Continental sınırları içerisinde “Yüksek Şura” üyesi Santino D’antonio’yu öldürerek tarikatın affedilmeyen suçlarından birisini işlemişti. Tabi bu noktada bizler New York Continental‘inin sahibi Winston‘a, “Acaba şimdi ne yapacak?” derken o John‘un hazırlık yapmasına izin vererek ona bir müddet süre tanımıştı. İşte üçüncü filmde, tam olarak buradan başlıyor.


Filmi izlemeyenler burada demir atsınlar, çünkü onlar için yazının devamında sular oldukça tehlikeli. Fırtına geliyor, uyarmadı demeyin. SPOİLER!
Ya da yazının SPOİLER içermeyen bölümünü okumak isteyenler yazının sonundaki “Son Söz” başlığına gidebilirler.


Filmin açılış sahnesi, John Wick‘in telaşlı bir koşuşturmaca içerisinde kadraja girmesiyle başlar. Sağanak yağmur altında sürekli saatine bakan ve bakışlarından bir plan kurma aşamasında olduğu belli olan John‘un belli ki büyük bir acelesi vardır. Peki o acele ne midir? Tabi ki de “Yüksek Şura” tarafından başına konulan 14 milyon dolarlık açık kontrat. Bu aynı zamanda tarikat üyeleri için emekliliğe kısa yoldan giden ve kaçırılmaması gereken cazip bir iş teklifidir. Tabi John‘u avlayabilirler ise…


Kellesine 14 milyon dolar ödül var ve şehirde bu işle alakalı herkes ödülden pay almak istiyor. Bence şartlar eşit gibi.
-Winston
Ernest ve John Wick
Başındaki sorunu çözebilecek sadece tek bir kişi olduğunu anlayan John, kafasına Yüksek Şura‘nın lideriyle görüşme planını koyarak köpeğini taksi ile Continental‘a gönderir. Ardından kendisine gerekli olan eşyalarını almak için New York Halk Kütüphanesi‘ne gider.


Kütüphanede okunmayan bir kitap içerisine koyduğu eşyalarını alan John, daha kendisine verilen süre dolmadan, beklemediği bir meslektaşı ile karşılaşır. Dev gibi bir cüsseye sahip olan Ernest, film boyunca John Wick‘e elle tutulur bir şekilde karşılık verebilen tek rakiptir. 2.21 boyu ile biraz yavaş kalsa da ikilinin mücadelesi John için hiç de kolay geçmez. En nihayetinde Rus kültürüne boğulan Ernest, John Wick tarafından alt edilir. Ernest‘i canlandıran oyuncunun, NBA Dallas Mavericks‘te oynayan Sırp asıllı basketbolcu Boban Marjanović olmasını da burada belirtmeden geçmeyelim.


Western Sineması’nın Revolverı
Doktora sıkılan iki mermiyi gözardı edersek John açılış mermisini Western filmlerinden aşina olduğumuz “Revolver” olarak adlandırılan silahla bir antika dükkanında gerçekleştirir. Revolverı dört farklı antika silahtan elde ettiği parçalarla yapar. İki dakika kadar süren silahın yapım sahnesinin seyir zevki oldukça güzel olsa da bu silahla sadece bir adamın öldürülmüş olması, bu sahnenin değeri azaltmaktadır. Keza bıçak dövüşlerinde de tatlı bir abartı var. Bu abartının filme yansıması oldukça olumlu yönde. Tabi bunu bir de hayatının kalanını kevgir olarak yaşayacak John‘un düşmanlarına sormak lazım.


Atlara Fısıldayan Adam
Revolver sahnesinin ardından, New York sokaklarında binadan binaya sokaktan sokağa dolaştığımız kovalamacada John, kendisini bir anda atların arasında bulur. Evet bildiğimiz atlar. Bu bölüm bize John Wick‘in öldürme konusundaki yeteneğinin sadece silahla olmadığı göstermektedir. John, ihtiyacı olduğu zamanlarda atları oldukça iyi kullanır. Fakat ahırdaki atların, zaman zaman patlayan silahlar karşısındaki sakin duruşları bu sahnenin en bariz mantık hatasıdır. Yoksa biz John‘un ne yapabildiğini az çok öğrendik, atlara da fısıldasın ne olacak?


John Wick, Belaruslu Bir Rus Çingenesi
Bu bölümde film “Tarkovsky Tiyatrosu” ismi ile Rus Yönetmen Andrei Tarkovsky‘ye atıfta bulunuyor. Ayrıca John Wick‘in Belarus doğumlu, Jardani Jovonovich olduğunu öğreniyoruz. John‘u, Continental öncesi yetiştiren kişiler “Ruska Roma” adlı bir Rus Çingene mafya ailesi. Belli ki aile bağlarına oldukça önem veriyorlar. Yoksa “The Director” olarak tanınan bu kadının John‘u başında bu kadar bela varken ona vefa borcu olarak yardım etmesi kabul edilecek şey değil. Hele ki kendilerinin de Yüksek Şura‘ya bağlı olduklarını söylemesine rağmen.


Ben, Jardani Jovonovich. Belarus doğumluyum. Ailenin bir öksüzüyüm. Bana yardım etmek senin borcun. Sen borçlusun, ben ise alacaklı.
-John Wick
Ruska Roma
John, The Director‘a kütüphaneden aldığı çeşitli taşlarla süslenmiş haç şeklinde bir kolye verir. Burada kolyenin taşıdığı anlam Continental‘dan ziyade daha çok Ruska Roma‘yı ilgilendiriyor. Çünkü John‘un güvenlikten, en son vardığı konuşma odasına kadar yürüdüğü güzargahta Ruska Roma ile alakalı gördüklerimiz bize bunu kanıtlar nitelikte. Kısıtlı da olsa ailenin nasıl bir yapılanma içerisinde olduğuna şahit oluyoruz. Her aile üyesinin sırtında bir dövme var. Yüksek ihtimalle bu kolye, eğitimlerini tamamlayan Ruska Roma üyelerine verilen bir tür aileye kabul simgesi gibi bir anlam taşıyor.
Sanat acıdır, hayat ise acı verici.
-The Director


Rüzgarla nasıl savaşabilirsin? Dağları nasıl ezebilirsin? Okyanusu nasıl gömebilirsin? Işıktan nasıl kaçabilirsin? Tamam, karanlığa gidebilirsin. Ama karanlıkta bile, onlar var.
-The Director
Ruska Roma‘dan oldukça büyük bir iyilik isteyen John, istediğinin kabul edilmesi sonucunda elindeki kolyeyi ailesine iade eder. Kolye ısıtılarak John‘un sırtındaki Ruska Roma dövmesi üzerine damgalanır. Bu bölümü aileden çıkış olarak yorumlamak herhalde doğru olacaktır. Ayrıca haç şeklindeki kolye John Wick‘in sırtına ters bir şekilde damgalanıyor. Sembolizm içerisinde ters haç şeytanın simgesi olarak görülür.


Yüksek Şura Yargıcı
John Wick amacına ilerlerken Continental lobisinde beklenmedik bir kadın belirir. Belli ki, New York Continental‘in sahibi Winston‘ın John Wick konusunda verdiği karar Yüksek Şura‘nın gözünden kaçmamıştır. Kendisini Yüksek Şura Yargıcı olarak tanıtan ve gittiği her yerde siyah renkli parasını gösteren bu kadın çevresine; kendinden oldukça emin, otoriter ve gaddar bir insan şeklinde tanıtır. Gerçi yargıç dediğin muhakkak biraz gaddar olmalı ona bir şey demiyorum ama bu kadındaki biraz iticilik kısmına giriyor. Yani kadının dağıttığı yargıdan net emin olamıyorsun. Her neyse, geldiği gibi önce New York Continental görevinden Winston‘ı , daha sonra istihbarat görevinden de Bowery King‘i azat ettiklerini belirterek yedi gün içerisinde görevlerini bırakmalarını ister.
İşte bu noktada bu kadar genç bir kadının böylesi bir yapılanma içerisindeki görevi nedeniyle biraz sırıtıyor gibi görünmesi belki sizlerinde dikkatini çekmiştir. Eğer bu kadın Yüksek Şura adına sadece mesaj getirmiş olsa belki bu denli sırıtmayabilirdi ama gidişata göre inisiyatif alarak gerekli yaptırımlar da verebilme yetkisine sahip. Mantıklı gelmeyen kısımda bu zaten.


Sofia
Continental‘de olan olayların ardından John Wick, Ruska Roma‘dan aldığı güvenli geçişle Fas’a gider. Gayesi Fas’taki Continental benzeri yapılanmanın sorumlusu Sofia‘dan yardım istemektir. Sofia‘nın eski patronlardan birini tanıdığını biliyordur. Plan basit gözükse de aslında John‘un Sofia ile olan ilişkisi biraz karmaşıktır. İstediğini elde edebilmek için onu geçmişi üzerinden biraz zorlaması gerekir. John, ikna olmayan Sofia‘ya en sonunda üzerinde Sofia‘ya ait olan kanın bulunduğu mührü gösterir. Mühürler tarikat içerisinde oldukça saygı gören ve değer verilen objelerdir. Bu yüzden birinden büyük bir iyilik istediğinde ona kendi kanın olduğu bir mühür verirdin. Şayet isteğin yerine getirilirse mühür iyiliği yapan kişide kalırdı. Ta ki, günün birinde onun da iyilik için sana geleceği zamana dek.


Bu sahnede John ve Sofia‘nın konuşmaları oldukça üstü kapalı geçiyor. Bu da bize geçmiş konusunda net bir ışık tutmuyor. Sadece zamanında Sofia‘nın kendi evladını kurtarmak için John‘dan yardım istemiş olmasını anlayabiliyoruz. Fakat bu bile Sofia için oldukça azap verici bir şekilde gerçeklemiş olmalı. Üslubundan anlaşıldığı kadarıyla Sofia, John‘a karşı vefa ile nefret duygularını aynı anda hissediyor. Konuyu net olarak bilmediğimiz için buraya ekleyebileceğimiz pek fazla bir şey yok. Umarım ilerleyen filmlerde bu ilişkinin nedeniyle alakalı daha geniş bilgiler bulabiliriz.


Bir parçam onu özlüyor ve onu güvende tutmak için, her gün o parçamı öldürmek zorundayım. Çünkü bazen sevdiğin şeyleri öldürmen gerekiyor.
-Sofia
Ve Şarjör Biter
Sofia‘yı ikna eden John, Berrada‘nın önüne oldukça basit bir planla çıkar. Silahsız bir şekilde sadece konuşmak ister. John bunun yeterli olacağını düşünür ve neredeyse yetecektir de. Berrada, ona patrona nasıl ulaşacağı ile ilgili gereken bilmeceyi verir. John ve Sofia gitmeye hazırlanırken Berrada, Sofia’nın köpeklerinden birini ister. Sofia evladı gibi gördüğü köpeklerini vermek istemeyince Berrada köpeği vurur. Köpeğin üzerinde çelik yelek olduğundan köpek ölmez ama Sofia çok kızmıştır. John ile kısa bir bakışmanın ardından Sofia silahına davranır. Sonrasında ise oldukça güzel ve akıcı bir aksiyon sahnesi başlar.


Özel yapım bir Glock G34 kullanan Sofia‘nın bu sahnede silahını nefes bile almadan standart ya da özel yapım şarjör kapasitelerinin üzerinde art arda defalarca ateşlemesi, elbette sahnenin büyüsünün ana sebebidir. Bu yüzden şarjör konusunu görmezden gelerek bu konuyu çok fazla uzatmak istemiyorum.
Suikastçının İtikadı
John Yüksek Şura‘ya bağlılığını, karısına duyduğu aşkın derin saplantısı içerisinde yeniden sunar. Yine de, her ne kadar çaba gösterirse göstersin John tarikat nezdinde hala bir haindir. Kesin bir kuralı çiğnemiştir ve bunu ancak büyük bir fedakarlık yaparak çözebilecektir. The Elder olarak bilinen tarikat lideri John‘dan kadim Suikatçı Ritüelini gerçekleştirmesini ve ardından da Winston‘ı öldürmesini ister.


John Wick filminden bağımsız olarak kadim Suikastçı Ritüeli nedir bilmeyenler için Michael Fassbender‘ın başrol oynadığı Assassin’s Creed (2016) filmine bir göz atmalarını tavsiye ederim. Film aslında Ubisoft tarafından yapılmış bir PC oyun serisini baz alıyor, merak edenler için oyunlar tavsiyemdir. Ben bunlarla uğraşamam özet geç diyenler için de kısaca ritüel; tarihsel bir kişilik olan Hasan Sabbah‘ın öncülük ettiği kadim Suikastçı(Haşhaşin) Tarikatı’ndaki müritlerin, bilek içerisine gizlenen bir bıçak mekanizmasını kullanabilmesi için o eldeki yüzük parmağını feda etmesidir. Tarikat içinde bir parmağın feda edilmesi aynı zamanda büyük bir sadakat simgesi olarak görülmüştür.


Çöl Sorunsalı
The Elder, yanında otuz kadar adamıyla çölde yaşamaktadır. Hani bir vaha falan diyeceğim de o da değil yani, bildiğin bedevi bu adam. Etrafı tamamen kum ve erkeklerden oluşuyor. Bir de arada John var işte. Bu sebeple The Elder, filmin başında gizemli bir isimken güçlü bir karakterdi fakat ne zaman ki gizem ortadan kalktı, sanki isminin büyüsü bozuldu. Bunun sebebi belki de dünyayı yönetebilecek güce sahip birinin çölde yaşaması olabilir. Belki de film senaristlerinin karaktere egzotik bir hava vermek ya da bu kadar önemli birinin, güvenliği için çölde yaşamak zorunda olduğu gibi bir fikri bize sunabilir ama yine mantıksız. Otel sahipleri bile, otuz yıl boyunca kendilerini güvende tutabiliyorsa ve ulu orta iş yapabiliyorsa, bu adamın çöl macerası her türlü desteksiz kalıyor. Çünkü o karakteri bu kadar güçten sonra onu oraya konumlandırmakta güçlük yaşıyoruz. Sonuç olarak; dünyayı yönet, ne için? Çölde yaşamak için. Peki.
Barış istiyorsan, savaşa hazır ol!
-Winston
Continental
Bütün olumsuz şartlara rağmen John ve Winston birbirlerini öldürmemeyi seçer. Ardından Yüksek Şura tarafından New York Continental‘in bütün yetkileri geri alınır ve otel içindeki kuralların geçerliliği ortadan kalkar. Yüksek Şura, otele iki araba dolusu bir tim gönderir. Klasik müzik ile başlayan ve sanatsal sekansların olduğu operasyon sahnesi, ortamdaki yeşil ışıklarla sanki Keanu Reeves’in başrol oynadığı Matrix (1999) filmine gönderme yapmaktadır. Elindeki 2011 Combat Master ile güçlendirilmiş zırhları aşamayan John, düşmanlarını öldürmekte büyük bir zorluk yaşar. Çare ise Benelli M2 Super 90‘dır. Zırh delici saçmalara sahip bir pompalı tüfek. Sürekli fişek doldurma anları gördüğümüz bu bölümde yönetmen bizden sanki Sofia konusunda özür dilemektedir.


Yüksek Şura tarafından görevi elinden alınan ve kefaret olması için vücudunun çeşitli yerlerine yedi kesik atılan Bowery King (Laurence Fishburne), filmin ilk çeyreğinde tahtını kaybetmişti. Final sahnesinde yer altına çekilen Bowery King, John‘a düştüğü zor durumda yardım ediyor. Yüzündeki sakinlik perdesinin kül olduğunu gördüğümüz kral oldukça kızmış durumda. Öylesine nefret dolu ki bunu Laurence Fishburne oyunculuğuyla rahatça görüyor ve etkileniyoruz. Şayet aynı durum Keanu Reeves için de geçerli.
Bowery King ve John‘u muhtemelen bir sonraki filmde Yüksek Şura‘ya karşı mücadele ederken izleyeceğiz ve bu ittifaka Yüksek Şura‘nın içinde bir köstebek olacak olan Winston da katılacaktır.


Söyle bakalım John? Nasıl hissediyorsun? Çünkü ben çok kızgınım… Sende kızgın mısın John?


Evet!
Son Söz
John Wick Serisi son yıllarda çıkan aksiyon temalı filmler furyasında elle tutulur, seyir zevki yüksek ve türevlerine gişede önderlik eden popüler bir seri. Bu konuda bende genel görüşle aynı kanıdayım. Yeni gelen filmler ile beraber arka planda genişleyen hikaye, serisinin lezzetine olumlu yönde etki ediyor. Kesintisiz aksiyonuyla kaliteli zaman geçirten John Wick 3, dövüş koreografilerinin iyi oluşuyla izleyiciyi sıkmıyor. Filmin şarjör konusunda ufak tefek sıkıntıları olsa da bu konuyu çokta kafaya takmamak gerek. Yoksa yönetmenler de durumun bilincindeler ama sahne büyüsünü bozmamak ve akan hareketleri kesmemek için sahnelerde gerçek şarjörlerin aldığı mermi sayılarının çok daha fazlasını bilerek kullanıyor.
John Wick, John Wick 2 ve John Wick 3: Parabellum ile beraber üç filme ulaşan seri her yeni filmle hikayesinde önemli genişlemeler yaşa da toplam üç film baz alındığında hikaye derinliğinin biraz sığ kaldığı söylenebilir. Bu biraz da seri nezdinde karakter ve arka plan hikayelerin eksikliklerinden kaynaklanıyor ya da senaristler hikayede John Wick (Keanu Reeves) ve tarikat üyelerinin saklı yaşamlarını gizemli tutmak istemelerinden dolayı da olabilir. Ama yine de biraz daha detay görsek çok daha iyi olabilirdi.
Filmin müzikleri genel kalitenin üzerinde denebilir. Normalde aksiyon filmlerinde izleyicinin aklında kalıcı bir jenerik müzik bırakmak oldukça zordur. James Bond ve Görevimiz Tehlike gibi seriler jenerikleri ile hatırlanırlar. Bu noktada John Wick bunu başaramasa bile müzikleriyle bir kaliteyi yakaladığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sahne ve dekor tasarımları oldukça tatminkar. Özellikle final dövüşünde cam ve aynalardan yapılmış dekorların kullanılması biraz gözü yorsa da film kalitesi açısından artı puan olarak sayılabilir.
Hikayenin açık bir kapı bırakması yeni bir filmin geleceğini garantiliyor. Zaten final sahnesinde John (Keanu Reeves) ve Bowerly King (Laurence Fishburne) arasında geçen diyaloglar bize sonraki filmin konusunu net bir şekilde gösteriyor. Bekleyip, göreceğiz.
Bu incelemenin sonuna gelirken ben insanların sinemayı iki şekilde gördüklerini düşünüyorum. Sinemayı sanat olarak görenler ve eğlence olarak görenler. Bu bakış açıları sizin hangi filme ne kadar değer verdiğinizi belirlemede ana etkenlerdir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki John Wick 3 eğlence sinemasının en güçlü örneklerinden bir tanesi. Bu kadarı bile izlemeye değer olması için yeterli.
Başka incelemelerde görüşmek üzere. Sinemayla kalın. Hoşçakalın.
İlgili Diğer İçerikler
Daha Fazla Film
Those Who Wish Me Dead İncelemesi
Those Who Wish Me Dead vicdani olarak geçmişinden azap çeken bir kadının, suikastçıların hedefindeki küçük bir çocuğa yardım etmesini konu …
Awake İncelemesi
İnsanlık uyku yeteneğini tamamen kaybederse ne olur? Yönetmen Mark Raso bu sorunun cevabını bizlere oldukça karanlık ve kaotik bir dünyayla …
Primer İncelemesi
Primer düşük bütçesi ve kısıtlı oyuncu kadrosuna rağmen senaryosuyla izleyenlerin zorlanacağı fakat bir o kadar da takdir edeceği bir yapım …