Nietzsche Ağladığında yazarı, Rus ve Yahudi asıllı Irvin David Yalom, 1931 tarihinde Washington’da doğmuştur. Gençliğinde okuduğu Dostoyevski, Tolstoy, Kafka gibi ünlü yazarlardan fazlasıyla etkilenmiştir. George Washington Üniversitesi’nde sanat eğitimi ve Boston Üniversitesi‘nde tıp eğitimi aldıktan sonra psikiyatri bölümünde uzmanlaşmıştır. Çeşitli hastanelerde çalıştıktan sonra 1963’te Stanford Üniversitesi‘nde akademik hayata atılır. 1970 yılında psikoterapi ile ilgili bilgilerini aktardığı ilk kitabı ”The Theory and Practice of Group Psychotherapy(Grup Psikoterapisinin Teoriği ve Pratiği)” yayınlar. Ardından birçok psikiyatri alanında kitaplar yazmış olan Yalom, 2000 yılında psikiyatriye katkılarından dolayı Oscar Pfister ödülü verilmiştir. İlk kurgusal eseri olan When Nietzsche Wept, dilimize Nietzsche Ağladığında olarak çevrilmiş ve 1992 yılında okuyucularla buluşmuştur. Ayrıca kitabın, Viking dizisinden tanıdığımız Katheryn Winnick‘in Lou Salome‘yi canlandırdığı When Nietzsche Wept adında filmi de bulunmaktadır.

Ümitsizliklere ilaç, ruhlara doktor yoktur.
Bir İyilik
Nietzsche Ağladığında ana karakterlerinden olan Josef Breuer 40 yaşında Viyanalı, bölgesinde meşhur hastaları olan ve teşhis uzmanı ünlü bir doktordur. Bertha ismindeki yirmili yaşlarda alımlı hastasına karşı saplantılı düşünceleri zihninden kovabilmek için bir süredir karısı Mathilde ile Venedik’te tatildedir. Tatil sırasında oldukça garip ve bir o kadar da kaba bir not alır. Notun sahibi Lou Salome, doktorla bir konu üzerine görüşmek istediğini iletir. Salome son derece çekici, güzel ve kendine has havası olan bir kadındır. Görüşmelerinde Salome kısa süre önce aşk yaşadığı Friedrich Nietzsche‘nin yaşadığı fiziksel rahatsızlıklarından ve ruhsal sorunlarından bahseder.
Nietzsche‘nin şiddetli baş ağrıları çektiğini, kan kustuğunu, görme kaybı yaşadığını, bulantı ve uykusuzluk problemleri olduğunu, 24 ay içinde 24 farklı doktora gitmiş olmasına rağmen bir çözüm bulunamadığını söyler. Fakat asıl önemli sorun Nietzsche‘nin intihar eğiliminde olması ve ümitsizlik içinde olduğudur. Salome bu ümitsizlikte kendisinin de büyük bir payı olduğunu bilmektedir. Nietzsche‘nin ileride büyük bir filozof olacağından emin olduğunu, onun zamanından önce doğduğunu ve kıymetinin yüzyıl sonra anlaşılacağını söyler. Doktordan Nietzsche‘nin ümitsizliğine bir çare bulmasını ve yeni bir tedavi tekniği geliştirmesini ister. Nietzsche‘nin artık doktorların yardımı istemediğinden ve doktorların gücüne boyun eğmeyeceğinden, bu konuşmalardan ve tedaviden kesinlikle haberinin olmaması gerektiğinin altını çizer. Doktor her ne kadar kabul etmek istemese de, Salome‘nin kusursuz güzelliğinden etkilenir ve Nietzsche‘yi bir yolunu bulup Viyana’daki kliniğine getirmesini ister.
Yüzü kızaran tek hayvan bizler değil miyiz?
Salome ve Nietzsche
Salome, Nietzsche ve arkadaşları Paul Ree kısa zaman önce bir aşk üçgeni içinde yaşamışlardır. Salome‘den etkilenmemek mümkün değildir. Nietzsche onu ilk gördüğünde aşık olmuştur ve ertesi gün evlenme teklifi etmiştir. Salome‘nin özgür bir kadın olduğunu, böyle bir köleliği kesinlikle kabul etmeyeceğini düşünerek teklifin cevabını beklemeden teklifini iptal ettiğini iletir. Bu üç aşık bir arada yaşayıp, çeşitli ülkeleri gezip istedikleri gibi eğlenmektedirler. Fakat işler istedikleri gibi gitmez ve iki erkek her ne kadar belli etmeseler de birbirlerine düşmanlık beslemeye başlar. Nietzsche‘nin ablası Elizabeth, bu üçlü ilişkiye şiddetle karşıdır ve kardeşini Salome‘ye karşı doldurur. Uzun uğraşları sonucunda başarılı olur. Salome ve Paul, Nietzsche‘yi terk ederler. Nietzsche ikisine de öfkeli, hakaret dolu mektuplar yazarak nefretini belli eder. Böylelikle Nietzsche‘nin ümitsizlik ve intihar eğilimi başlamış olur.

Breuer ve Bertha
Breuer ve Mathilde‘nin beş çocuğu ve sakin bir evlilikleri vardır. Breuer‘in ailesi Viyana’da tanınan, varlıklı ve ünlü bir Yahudi ailesidir. Bertha ile tanışmasını mesleğine ve Bertha‘nın hastalığına borçludur. Bertha genç ve güzel olmasının yanı sıra histerik kişilik bozukluğundan muzdariptir. Histeri, Bertha‘da ani kasılmalar, duyularda bozukluk, halüsinasyon, kansızlık ve konuşma problemleri gibi fiziksel semptomlar gösterir. Breuer bu hastasına, daha önce fazla denenmemiş ve onaylanmayan hipnoz tedavisi uygular. Hipnoz sırasında Bertha‘nın transa girmesi, hal ve hareketleri Breuer‘i tahrik eder ve bir süre sonra önüne geçemediği sapkın düşünceler tüm beynine hakim olur.
Breuer, Bertha‘ya diğer hastalarından çok daha fazla zaman ayırır. Günde iki kez görüşmeye başlarlar fakat tedaviden yanıt alırlar ve hipnoz sırasında sorunlarının kaynağına indikçe fiziksel semptomların yok olduğunu görürler. Bertha bir müddet sonra Breuer‘in cinsel düşüncelerinin farkına varır fakat dile getirmez ve hatta bundan rahatsızlık bile duymaz. Mathilde kocasının ondan soğuduğunu hissetmeye başlar. Bertha‘nın bir hipnoz sırasında farkında olmadan Breuer ve kendisi üzerine haykırdığı sözler etraftan duyulur ve yayılır. Mathilde bunu öğrenince Breuer‘in hastasını başka bir doktora yönlendirmesi konusunda ısrarcı olur ve istediğini alır. Breuer, Bertha‘dan uzaklaştıktan sonra Bertha‘ya karşı olan sapkın düşünceleri iyice artar ve neredeyse ondan başka bir şey düşünemez hale gelir.
Belki de bizler birbirimizin gerçeğini göremeyen ve aynı acıları paylaşan insanlarız.
İhanetler ve Tedavi
Nietzsche arkadaşlarının önerisi üzerine fiziksel sancıları için ünlü doktor Breuer‘e gitmeye ikna olur. Breuer, Salome‘nin de istediği gibi Nietzsche‘ye fark ettirmeden fiziksel muayenesini yapar ve ağzından ümitsizliği üzerine laf almaya çalışır. Fakat Nietzsche ümitsizliği ve intihar üzerine en ufak bir ipucu vermez. Sonraki görüşmelerinde Nietzsche ilginç düşüncelerinden; tanrısını öldürdüğünden, toplumun ahlak yasasını tanımadığından ve yazmış olduğu iki kitabından bahseder. Yüzyıl sonra gençlerin onu anlayacağından ve müritleri olacağını iddia eder.
Breuer, Nietzsche‘nin fiziksel semptomlarının bazılarının sebebinin migren olduğunu keşfeder. Tedavi için kliniğe yatırılması gerektiği hususunda diretir fakat Nietzsche uzun düşünceler sonucu yardıma muhtaç olmadığını ve hastalığının ona verilmiş bir nimet olduğunu fark eder. Breuer hem bu garip adamı keşfetmek hem de Salome ile görüşmelerini kesmemek için Nietzsche‘yi kaybetmek istemez ve ona kendisinin ümitsiz olduğundan, sapkın düşüncelerden kurtulmak istediğinden bahseder. Nietzsche‘ye kliniğe yatmasını ve Breuer onun migrenini tedavi ederken, Nietzsche‘nin de onun ümitsizliğini tedavi etmesini ve Breuer‘i yüzyıl sonraki toplum için denek olarak kullanmasını ister. Nietzsche kliniğe yatmayı kabul eder ve bu ilginç adam ilerleyen zamanlarda birbirlerine ne kadar çok benzediklerini anlarlar. İki hasta da saplantılarının kaynağına inip, sorunlarına çözüm arayacaklardır…
Aşık insan kendi gözlerini çıkarmalı, gerçeklerden ödün vermelidir.
Nietzsche Ağladığında Hakkında Son Sözler
Tanrısını öldürmüş bir insan, doğal olarak toplumun iyi ve kötü anlayışını da reddeder. Kendi ahlak yasasını oluşturur. Friedrich Nietzsche de böyle bir insan, kendisinden sonraki kuşağın onu anlayacağını biliyor ve düşüncelerini kayıt altına alıyor. Baş ağrılarını yeni fikirlerinin doğum sancıları olarak görüyor. Kitabı okurken Nietzsche‘nin fikirleri üzerine derin derin düşünmek hatta bazen de bir satırı iki, üç kere okumak zorunda kalırsınız. Nietzsche Ağladığında ile Irvin D. Yalom, öyle sorular sorarak sizi zorlar ki, kitabı bir köşeye bırakıp, cevap ararsınız. Bu sizin Nietzsche‘yi ne kadar kabullendiğiniz ile alakalıdır. Hak verdiğiniz fikirleri olduğu gibi, yanlış bulduğunuz fikirleri de olabilir.
Nietzsche huzurlu ve mutlu olabilmek için insanın inanması ve iman etmesi gerektiğini ama hakikatı bulmak isteyen insanların ise bu huzurdan vazgeçmeleri ve acı çekmeye mahkum olduklarını düşünür. Fakat hakikat ve sorgulama beraberinde ızdırap getirir. Kendinize şöyle sorabilirsiniz; insan inanmasına rağmen, yeteri kadar iman etmediği ve tanrısına layık olamadığı için huzursuz olamaz mı? Bundan acı çekemez mi? Bence, çekebilir fakat sizce de bu acıyı mutlu olmak için çekmiyor mu? Bu, cennet için yani sonsuz mutluluk için çekilen acı değil midir? Peki tanrısız bir insan, bir gün yok olacağını bile bile mutlu olabilir mi? İşte tam bu noktada Nazım Hikmet’in şu sözleri geliyor aklıma.
İnsan, öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır ya da öleceğini unutur.
Daha Fazla İnceleme
Those Who Wish Me Dead İncelemesi
Those Who Wish Me Dead vicdani olarak geçmişinden azap çeken bir kadının, suikastçıların hedefindeki küçük bir çocuğa yardım etmesini konu …
Awake İncelemesi
İnsanlık uyku yeteneğini tamamen kaybederse ne olur? Yönetmen Mark Raso bu sorunun cevabını bizlere oldukça karanlık ve kaotik bir dünyayla …
Primer İncelemesi
Primer düşük bütçesi ve kısıtlı oyuncu kadrosuna rağmen senaryosuyla izleyenlerin zorlanacağı fakat bir o kadar da takdir edeceği bir yapım …