Hayatınızda pek çok şey feda ettiğiniz kişinin aslında büyük bir aldatmacadan öte bir şey olmadığını öğrenseniz ne yapardınız?
Her Şey Yok Olur senarist ve yönetmenliğini Shari Springer Berman ve Robert Pulcini‘nin yaptığı, yazar Elizabeth Brundage‘in All Things Cease To Appear adlı romanından uyarlanmış bir Netflix yapımıdır. Film halihazırda, 2021 senesi içerisinde Netflix bünyesinde yayınladı.
Her Şey Yok Olur korku ve gerilim türü adı altında izleyicilere sunuldu. Bu filmde benim ilgimi çekense bambaşka bir mesele. Film, Netflix‘te yayınlandığı ilk haftadan itibaren birçok eleştirmen tarafından olumsuz eleştiriler aldı. Açıkçası bu durumun sebebi çok merak ettim. Gerçekten de film bahsedildiği kadar izlenilmeyecek bir film miydi? Yoksa insanların beklentilerini yeterince karşılayamamış mıydı? İşte tam olarak bunun cevabını bulmaya çalışacağız.
Cennetteki her şey dünyadakinden daha gerçek.
-Emanuel Swedenborg
Öncelikle yönetmen koltuğunda girişte bahsettiğim gibi Shari Springer Berman ve Robert Pulcini ikilisi var. Bu ikilinin geçmişlerini biraz kurcaladığımda her ikisinin de hiç bir filmini izlememiş olduğumu fark ettim. Bulundukları projelerin pek çoğunda, yine ikili olarak çalışmışlar. Hatta Columbia Üniversite’sinde beraber yüksek lisans yaptıklarını bile öğrendim. Drama ve belgeselcilik konusunda ikisi de ödüllü yönetmenler. Sanırım filmin ağır işlenişinin temelinde muhtemelen bu belgeselcilikteki geçmişleri var.
Amanda Seyfried ve James Norton
Her Şey Yok Olur filmi oyuncu kadrosu olarak maalesef öyle çok fazla tanınan isimlere sahip değil. Bu demek değil ki ortada kötü bir oyuncu kadrosu var. Aksine, Her Şey Yok Olur oyuncu kadrosu, kitabı filme taşıyabilecek yetenekli oyunculardan oluşuyor. Burada belki de üzerinde biraz konuşmamız gereken kişi Catherine Claire rolündeki Amanda Seyfried olabilir.
Amanda Seyfried; 2011 yapımı In Time filminde Justin Timberlake ile ve 2018 yapımı Anon filminde de Clive Owen ile başrolleri paylaşmış. Bunlar dışında Victor Hugo‘nun ölümsüz eseri Sefiller‘in müzikal versiyonu olan Les Misérables (2012) filminde rol almış. Ayrıca House (2004) dizisinde konuk oyuncu olarak bulunmuş. Buradan anlaşılıyor ki, Amanda Seyfried çok parlak bir kariyere sahip olmasa da yine de potansiyeli olan bir oyuncu. Bunu ortaya koyduğu performans ile rahatlıkla söyleyebilirim.


Her Şey Yok Olur‘u izlerken George Claire rolündeki James Norton‘u sanki daha önce bir yerlerde izlemiştim hissine kapıldım. Fakat nerede izlediğimi film esnasında tam olarak hatırlayamadım. Yaptığım küçük bir araştırmanın neticesinde kendisinin yakın zamanda izlediğim The Nevers dizisindeki Hugo Swann olduğunu fark ettim. Benim için hoş bir tesadüf olmuş oldu. James Norton‘un genel olarak performansı filmi taşımak için yeterli. Fakat burada oyuncu performanslarından daha öte bir sorun var. Bunu yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağım. Belki de son bölümünde emin değilim. Bakalım. (:


Filmi izlemeyenler burada demir atsınlar, çünkü onlar için yazının devamında sular oldukça tehlikeli.
Fırtına geliyor, uyarmadı demeyin.
SPOİLER!
Pek Çok Numara
Küçük bir numarayla başlıyoruz. Hikaye ilerledikçe keşfedeceğimiz daha pek çok numaradan biri. Film, 1980 kışında bir adamın oldukça kasvetli bir ahşap çiftlik evine doğru arabasını sürmesiyle başlar. Adam garaja girdiği esnada tavandan arabanın ön camına bir şey damladığını fark eder. O an damlayan maddenin ne olduğunu pek idrak edemese de, biz izleyiciler onun kan olduğunu hemen anlıyoruz. Adam durumu fark etmesiyle, hızla evin içine doğru koşar. İçeride kızını tek başına oynarken bulur. Ortalık sakindir ama damlayan kan bunun aksini iddia eder. Korkunç bir şey olmuştur, fakat kime ve nasıl?
Bu sekansa ufak bir ara vererek hemen geçmişe dönüyoruz. Sahneye Claire ailesinin fertleri olan baba George (James Norton) ile anne Catherine (Amanda Seyfried) giriyor. Çift, yakın arkadaşları ile beraber Manhattan’daki dairelerinde kızları Franny‘nin doğum gününü kutluyorlar. Buradan bakıldığında klasik bir mutlu aile tablosu çiziyorlar.
Kutlama esnasında öğreniliyor ki, George daha taşra bir yerde bulunan bir üniversitede yardımcı sanat profesörü olarak işe başlayacaktır. Eşi Catherine ise bir sanat restoratörüdür. Catherine, bir arkadaşına taşınacakları bu kasabanın onlar için yeni bir macera olacağını anlatır. Kadın, Catherine‘ne ne kadar zayıf olduğuna dair yorum yapması üzerine Catherine elindeki pastadan bir parça yer. Ardından elindeki pastayı mutfağa bırakır ve banyoda yediğini kusar. Bu Catherine‘nin iç dünyasındaki fırtınanın işaretidir ya da çevresindeki insanların ona kilosu üzerinden baskı kurması çalışmasından nefret etmesinin dışa vurumudur.


Pastoral İhtişam ve Kasabanın Tonu
George‘un ailesi için bulduğu ev klasik korku filmlerinden çıkmış gizemli klişe evler gibidir. Fakat ev, 18. yüzyılda Hudson Nehri Vadisi’nin pastoral ihtişamı içerisine inşa edilmiş olduğundan sanatseverler için ilgi duyulabilecek bir yapıdır. Hatta kasabanın kalanından izole bir mahremiyet sunmaktadır.
Kasaba tasvir edilirken görüntü yönetmeni Larry Smith gökyüzünü kadrajda hep gri tonlarda tutar. Bu kasaba hakkında izleyici üzerinde soğuk bir ruh hali bırakır. Hatta tarih kulübündeki kadınların fısıldaşması bile bu durumu destekler. Ortalıkta dönen bir şeyler vardır ama Catherine bundan bihaberdir. Ardından iki kardeş olan Eddie (Alex Neustadter) ve Cole (Jack Gore) evin tamiratı için Catherine‘e yardım teklifinde bulunurlar. Hem de yarı fiyatına. İyi de neden yarı fiyatına? Yoksa bu iki kardeşin amaçladıkları bir şey mi vardır?
Catherine için bu yere yerleşmek psikolojik olarak düşündüğünden daha zor gelir. Bir de bunların üstüne evin eski sahiplerinin rahatsız edici eşyalarını bulması eklenir. Belli ki evin eski sahipleri evde kendilerinden parçalar bırakmışlardır. Kendi kendine hareketlenen nesneler, ışıkların titremesi ve etrafta dolanan ruhani ışık demetleri olayı başka bir noktaya taşır.


Tüm bunlar olurken, Catherine beklenmedik bir şekilde bu olayları oldukça sakin karşılar. Evinde dolaşan ruhlardan korkmaz. Hatta onlardan etkilenir. Belki de kendi iç huzurunu bulmada kendisine yardım ettiklerini düşünür. Fakat Catherine eşine ruhlardan bahsetmez. Çünkü kendisini anlamayacağını düşünür. Öyle ki, George‘un üniversitedeki bölüm başkanı olan Floyd‘un (F. Murray Abraham) evine eşinin misafiri olarak geldiğinde, kendisini anlaması sebebiyle büyük bir yakınlık duyar. Catherine, evi dolaştırmak için misafirini ikinci kata çıkardığında Floyd evde dolaşan ruhu görür. İkili evdeki ruh için karşılıklı düşüncelerini birbirlerine söylerler. Bu görüşme Catherine‘i bir nebze rahatlatır.
Korku Mu Yoksa Gerilim Mi?
Her Şey Yok Olur filminde her ne kadar doğaüstü olaylar gerçekleşse de bu asla aile içerisindeki gerilim kadar göz önünde değildir. George karizmatik bir insan olmasının yanında aslında azgın bir narsist ve usta bir yalancıdır. Daha önce bahsettiğim gibi James Norton bu rolü hakkıyla taşıyor. Bu da onu izlemeyi oldukça keyifli bir hale getiriyor.


George ilk başta üniversite içerisinde kızların dikkatini çeken havalı bir profesör gibi görünüyor. Ama özünde o bundan çok daha fazlası. İzleyici olarak bizler, Her Şey Yok Olur‘un ilk dakikasından son anına kadar aslında Catherine‘in adım adım uyanışını deneyimliyoruz. George eşini gerçekten seviyor(du). Fakat narsist kişiliği gün yüzüne çıktıkça eşiyle arasındaki bağ giderek zayıflıyor. Bu da Catherine‘e karşı tutumlarını giderek sertleştirmesine sebep oluyor.
Bu ilişki gerilimi, emin olun izleyiciler üzerinde arkada dönenen hayalet hikayesinden çok daha fazla etki bırakıyor. Catherine, George hakkındaki gerçekleri birer birer öğrendikçe kişisel dengesini kaybetmeye başlıyor. Yaşadığı bu hayal kırıklığı onda haliyle bir öfkeye sebep oluyor. Fakat Catherine kendi öfkesinden kaçıyor. Bu yüzden Catherine‘ni sürekli elinde bir kadeh beyaz şarap içerken izliyoruz.
Değinmeden geçeceğim diğer bir noktada da, karı-koca arasında bağ giderek yıpranırken olaya dahil olan yardımcı oyuncuların olayları harlayacak ortamı oldukça iyi sağlamaları. Fakat burada olayların iç yüzünü çok iyi gören Justine (Rhea Seehorn) nedense tüm film boyunca, Catherine‘den uzakta kalmayı seçiyor. İlk başta Catherine‘nin ortama ayak uydurmasını sağlasa da finalde oldukça pasif kalması hikaye için oldukça kötü bir izlenim yaratıyor.


Sanırım Sorun Final
Her Şey Yok Olur adım adım örülmüş yalanlar üzerinde ilerleyen bir ilişkiyi bize gözler önüne seriyor. Gerçekler bir bir ortaya çıktıkça gerilen ortam izleyicilere arka planda seyreden o hayalet hikayesinden çok daha büyük bir gerilim yaşatıyor. Sanırım senaristler bu iki örgüyü finalde birbirlerine düğümleyerek bir tür bileşke elde etmek istemişler. Fakat özünde iyi ilerleyen bu iki hikaye, maalesef güzel bir şekilde birbirlerine bağlanamıyor. Bu da ağır ve aile içi gerilimden ötürü sürükleyici giden hikayeyi bir nevi öksüz bırakıyor.
Burada yönetmenlerin aynı zamanda senaristte olmaları sebebiyle geleneksel bir sondan ziyade daha sanatsal bir sonla bitirmeye çalışmalarını eleştirmeyeceğim. Sanırım olumsuz eleştiri yapan eleştirmenlerin dem vurduğu nokta daha çok bu filmin finali ile alakalı. Finalde George‘un vardığı deliliğin sanatsal bir şekilde betimlenmesi yönetmenlerin tercihi.
George denize açıldıktan bir süre sonra cehennem önünde beliriyor. O anda teknenin kontrolü ile ilgili sorun yaşıyor. Belki de bu George‘un söylediği yalanları kontrol edebileceğine inanmasının bir tasviridir. Gerçi inanmasa söylemezdi de ama sonuç onun umduğu gibi olmadı ve teknenin kontrolünü kaybetti. Sonuç olarak toparlarsak…


Hayat üzerindeki kontrolünü narsist kişiliğinin yol açtığı yalanlar ve aldatmacalar yüzünden kaybeden George, ruhunu adeta fırtınalı bir denizde sürüklenen bir tekne gibi kaybederek cehenneme doğru yol almaya mahkum oldu.
Film şu anda Netflix üzerinden izlenebilir.
Başka incelemelerde görüşmek üzere. Sinemayla kalın. Hoşça kalın.
İlgili Diğer İçerikler
Daha Fazla Film
Those Who Wish Me Dead İncelemesi
Those Who Wish Me Dead vicdani olarak geçmişinden azap çeken bir kadının, suikastçıların hedefindeki küçük bir çocuğa yardım etmesini konu …
Primer İncelemesi
Primer düşük bütçesi ve kısıtlı oyuncu kadrosuna rağmen senaryosuyla izleyenlerin zorlanacağı fakat bir o kadar da takdir edeceği bir yapım …
Godzilla vs Kong Filminin Fragmanı Yayınlandı
Godzilla vs Kong filminin ilk fragmanı nihayet yayınlandı. Fragmanda Godzilla ve Kong haricinde iki yeni uçan canavarda bulunuyor. Merakla beklenen Godzilla …